25 Ocak 2015 Pazar

KENDİ KENDİNE PSİKANALİZDE ASTROLOJİYİ KULLANMAK


Fotoğraf Apollo Tapınağından alınmıştır. Tapınak girişinde " Nosce Te Ipsum", yani "Kendini Bil" yazar.
Karen Horney’in “Kendi Kendine Psikanaliz” adlı kitabını okurken bunun ne kadar mümkün olabileceğini, kendi ve etrafımdaki yaşantıları gözönünde bulundururak ele aldım. Bu noktada elimde yön tayin edici olarak “Astroloji” vardı.
Depresyon, fobiler, alkol bağımlılığı kısaca nevroz olarak adlandırabilecek işlevsel rahatsızlıklar bilinçaltının açığa çıkarılmasıyla iyileştirilebilinmekte. Yaşamla başa çıkamadığınız veya engellendiğinizi hissettiğiniz oldu mu? Diğerleriyle olan ilişkileriniz, ki bu arkadaş ilişkiler, veya yakın eş olabilir, hiç sekteye uğradı mı? Bir psikoloğa başvurmadan kendi kendine psikanaliz ne kadar mümkündür? Aslında kendimiz geçici psikanalizleri gündelik yaşantımızda uyguluyoruz. Örneğin; bir randevuyu unuttuğunuzda bunun aslında basit bir unutkanlık olarak ele almanın dışında, kendinize bunun  altında yatan nedeni sorgularken bulabilirsiniz veya trafikte en küçük bir şeyde öfkelendiğinizde belki de bunun, işinizde patronunuza yansıtamadığınız öfkenin yer değiştirmesi olarak bir çözümleme yapmış olabilirsiniz. Gerçek bir psikanaliz daha uzun vadeli bir maden tetkik araması gibidir. Daha derinlere sondaj yapılmasını içerir. Bunun için kişinin kendi tarihsel sürecinde seyahat etmeye hazır olması gerekir, bu anılardan şimdiye düşen acı olaylar olsa dahi tekrar irdelemek anlamına gelir.
Kişinin kendi karanlık tarafıyla yüzleşmeye cesaret etmesi birinci kuraldır. Günümüzde her tarafı saran kişisel gelişim uzmanlarının verdikleri reçete hayat cümlelerini uygulamaktan çok daha fazlasını kastediyorum. Bu süreç acı ve ızdırap vericidir. Ama şu bir gerçektir ki kişisel gelişimin en önemli basamağı analizdir.
Bir insan ne derece kendini tanıyabilir? Kendinizi sevecen olarak tanımlıyor olabilirsiniz peki bunun altında yatan nedeni sorguladınız mı ? Hepimiz bilincinde olduğumuz kişilik özelliklerini sıralamada ve bunları kişiliğimizin vazgeçilmez unsurları olarak sunmaya alışık olsak da neden öyle olduğumuz sorusunu sormaya pek istekli değilizdir. Pandora’nın kutusunu açmak kimin hoşuna gider ki. O kutuyu açmakla güvenliğinizi ve korkularınızı ilk başta riske ediyor gibi gözükseniz de uzun vadede kazanacağınız, daha sağlıklı bir ego olacaktır.
Bunu nasıl yapacağınızla ilgili küçük bir yol haritası çıkarmak istiyorum. Bunun için kendi içinizdeki çatışmaları ortaya dökmeniz gerekmekte, önkoşul ise iç gözlemden geçiyor. Sizi analiz etmesi için bir ruh doktoruna başvurduğunuzda iki haftada veya haftada bir düzenlenen bir saatlik sohbetlerde dışarıdan bu işin tekniğini almış bir kişi sizde yeni farkındalıklar oluştursa da kendinizle 24 saat beraber olan sizsiniz ve değişimi başlatacak, gerekli içdisiplini sağlayacak, sürdürecek olacak da. Kendinize ve tepkilerinize odaklanın. Ne zaman gergin ve huzursuz hissediyorsunuz? Kaygılarınızın açığa çıktığı ana odaklanın. Örneğin, uzun vadeli ikili ilişkiler kuramadığınızı varsayalım. Ne zaman ilişki tek düze bir hal almaya başladığı zaman nasıl tepkiler verdiğinize bakın. Belki sebep,  bir yanda varolan bağımlılık diğer yanda bağımsızlık ihtiyacınızdır. Buradan hemen astrolojiye dönmek ve bunu doğum haritasında doğrulamakla, psikoloji ile astrolojinin aslında ne kadar eşit zeminde hareket ettiğini de göstermiş oluyoruz. Haritalardaki kare açıların anlamı tam olarak da budur. Biri diğerine engel olur, ortaya çıkan enerji huzursuzdur. Kişi mutlaka bu yaşadığı gerilimi azaltma yoluna gidecektir. Bağımsızlık ve bağımlılık sarmalı arasında giden kişi, ki buna örnek Uranüs-Ay karesine verebiliriz. Bu durumda kişi, iki ihtiyaç arasında gerilim hissedecektir. İki ihtiyacından birini üstün tutacak diğer ihtiyacı yokmuş gibi davranacaktır. Ve dolaylı olarak içinde doyurulmamış parçaları birleştirmekte başarısız olacaktır. O nedenle doğum haritalarının titizlikle incelenmesiyle bu ve buna benzer bir çok gerilim hattının şeması önceden çıkarılmış olur. (Karşıt açılarda da yaşanan bir gerilimdir, o zaman ise kendinizi iki şey arasında giden bir pinpon topu gibi görebilirsiniz.)
Ayrıca bu çatışmaların kendi içinde çözümlemesini de teker teker ele alınmalıdır. Onaylanma ihtiyacınızın kökeninde kendini ortaya koyma korkunuz olduğunu; bir eşe duyduğunuz yoğun ihtiyacın aslında terk edilme korkusu ve yalnızlık korkusu olduğunu; Saygınlık ve sahiplenme ihtiyacınızın, çaresizlik, güce karşı olan hayranlık olduğunu; bağımsız olma ihyiyacının, bağlanma, yakınlık ve sevgi korkusu olduğu gibi alt metinleri okumak gerekir. Tabi bu örnekler durumlardan sadece bir kaçıdır.
Psikoloji ön bilginiz olmasa bile, böylesi bir düşünüş tarzı kendinizi daha iyi tanımanıza yardımcı olacaktır. Bunları nasıl uzlaştıracağınız, bunların neden  meydana geldiğini anlamaktan geçer. Ancak sonrasında uzlaşma mümkündür. Kendi içinde birbirine düşman kuvvetlerin doğalarının ve hangi koşullarda harekete geçtiklerinin tanımlanması gerekir. Tüm bunları yaparken gözünüz bir yandan da haritanızda olsun, olan biteni çözümlemeye çalışırken, içinizde statükoyu korumaya yönelik bir direnç mutlaka olacaktır. Ama ne kadar cesur olursak veya mitolojik dille konuşursam ne kadar Apollon gibi davranırsak, onun tapınağında yazan  “Kendini tanı” cümlesine o kadar yaklaşmış oluruz.


BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞUNUN ASTROLOJİK GÖSTERGELERİ



-Annemin tehdit dolu sözleri aklımdan hiç çıkmıyor. Beni o kadar incitti ki, herkesin önünde cezalandırdı, küçük düşürdü, öfke doluyum…
Bu sözlerin sahibi evli patronuna aşık oldu fakat daha sonra aşık olduğu adam beklentilerini karşılamadığından kendini hayal kırıklığına uğramış hissetti. Sık sık hayatını anlamsız bulduğunu ve diğer insanların güvenilmez olduğunu vurguluyordu. Yüksek düzeyde üzüntü, yalnızlık ve acı çekiyordu. Gençliğinde pek çok çözümlenmemiş duygusal sorun yaşamıştı. Terapist ona Borderline Kişilik Bozukluğutanısı koydu.
 Son yıllarda sınır kişilik bozukluğu taşıyan hastalar sağlık merkezlerini daha çok aşındırır oldu. Tedavisi oldukça zor ve uzun bir yolculuk olan Borderline kişilik bozukluğunun astrolojik bağlamdaki göstergelerini inceleyelim.  Göstergelere geçmeden, öncelikle şunu belirtmek isterim. Aynı astrolojik konfigürasyonlara sahip haritalar, farklı kişilerde farklı şekilde vücut bulacaktır. Psikopatoloji doğum haritasının sonucu değildir. Bireyin bu haritayı nasıl yaşadığı ve ifade ettiğiyle ilgilidir.
Tüm astrolojik bilgilerden bağımsız, sınır hastalığının ortaya çıkmasında neden olan şey, Mahler’in “ortak yaşamsal” evre olarak tanımladığı süreçteki “ayrılma/bireyleşme” döneminden kaynaklanmaktadır. Çocuk annenin ortadan kaybolma olasılığına karşı tetiktedir ve bunun korkusunu yaşar. Bu çocuk yetişkin bir kadın olduğunda (Borderline kişilik bozukluğu daha çok kadınlarda görülür) yalnız kalmaya tahammül edemez ve kendisi için önemli olan kişilerden ayrılma durumunda aşırı kaygıya kapılır.
Piaget’in bilişsel gelişim kuramına göre ise bu dönem 2-4 yaş arasındaki dönemdir Bu dönemde çocuk görebildiği şeyleri düşünür, kendi bedeninin sınırlarını anlar ve kendini dünyadaki objelerden biri olarak kavramaya başlar. Objeleri sahiplenirken kimliği dış dünyadan ayrılmaya başlar, çocuk sahiplenerek ve bağlılık kurarak dünyanın güvenilir bir yer olduğunu düşünür. Ayrıca ayrılma/bireyleşme aşamasında eğer kendi ve annesinin iyi ve kötü yönlerini bütünleştiremezse, iyi ve kötü kendilik imajı arasında sürekli gidip gelecektir. Yani Borderline hastaları içlerinde iyi ve kötüyü birleştirememiş olanlardır. Astrolojik bağlamda tüm bu cümleler bizi Boğa ve Akrep aksını götürüyor. Boğa’nın maddi olana sahip olduğunda hissettiği güvenlik duygusu ve Akrep’in iyi ve kötü dengesini kuramayıp sürekli kendini savaş alanı içinde hissetmesi. Özellikle Borderline kişilik bozukluğuna sahip doğum haritalarında Boğa ve Akrep burçlarında oluşan Stelyum (çünkü bu açı kalıbı ilgili burç fonksiyonlarının fazla çalışmasına neden olacaktır) görülür.Ve yine Boğa’nın yöneticisi Venüs T kare ve Yod’un fokal planeti olduğunda veya Venüs gerimli açılar aldığında ayrıca buna eşlik eden zorlu 8. ve 12. ev vurguları da aynı etkiyi yaratabilir.
Kişinin doğum haritasında yaşadığı problemin gerçekten öte bir algı problemi olduğu düşünülürse kişide “Dünya güvenilmez ve kötü niyetlidir” (Akrep) inanç vurgusunu beklemek olağan olacaktır ki bu Borderline kişisinin kök inancıdır. Aynı zamanda değer problemleri göz önüne alındığında Venüs’ün özellikle Şiron, Satürn, Neptün ve Pluto ile olan zorlu açıları kişinin kendi değeriyle ilgili sorunlar yaratacaktır.
Ben bunlara ek olarak Ay’ın da kapsamlı bir incelenmesinin yapılması gerektiğini düşünüyorum. Aynı zamanda Yengeç’i kesen ev ve yöneticisinin konumları da değerlendirilmeli. Borderline tanısı konmuş Prenses Diana’nın haritasında da aynı vurgu bulunuyor: zorlu açıları olan Ay sorunsalı. Güneş Yengeç ve Ay Kova birlikteği ile bağlanma-ayrılma anksiyetesi yaşaması son derece olağan. Bu durumda yaşanan kimlik karmaşası, bölünme ve yansıtmalı olarak ifade edildiğinden kişi ilişkide dengesizlikler yaşayacaktır. Ayrıca Diana’nın haritasında Ay Uranüs karşıtlığı Goethe’nin kaleme aldığı Faust gibi dillenir “Göğsümün içinde ah! İki farklı insan yaşıyor.” Çünkü Yengeç (özellikle 7. ev yerleşimi) bağımlılık geliştirmek isterken Uranüs ayrılma arzusunda olacaktır. Ayrıca bir diğer dikkat unsuru Diana’nın anne algısının öngörülemez olmasıdır. Arzu duyduğu güven (Venüs Boğa) annenin öngörülemez davranışları (Ay Kova) sonucu kazanılamamıştır. Temel inanç rededilme ve duygusal kontrolü kaybetme korkusu üzerine gelişmiştir. Çünkü ilk güvenin deneyimlediği anne güvenilmez davranmıştır, daha sonra kişinin ilişkileri de bu kalıba girmektedir. Kişi iki karakter örüntüsü içinde gidip gelecektir. Bir yandan yalnızlığa tahammül edemez, terkedilme korkusu vardır diğer yandan hissetmekten kaçınacak ve bağlanmanın kişiyi acı ve terk edilme cezasıyla karşı karşıya bıraktığı düşüncesinden uzaklaşmayacaktır.
Borderline kişilerinde yüksek değer verme ve aşırı değersizleştirme görülür. Size bir gün nadide bir çiçek gibi davranırken diğer gün sizi yerin dibine sokabilir. Yüceltme ve aşağılama, Satürn-Neptün veya Satürn-Jüpiter açılarında ortaya çıkacaktır. (Yine de her gezegen ayrı incelenerek bu yapının hangi alanlarda ortaya çıkacağı bulunabilir.) Diana’ın da doğum haritasında Satürn-Neptün karesi bulunmakta, ayrıca elementsel bazda Satürn–Güneş karşıtlığı ve Neptün(Akrep)-Venüs(Boğa) karşıtlığı kendini değersizleştirmeye uygun pozisyonlar.
Bu ego ayrışmaları sonucunda kişi sürekli olarak öfke ve kızgınlık tehdidi altında kalmaktadır. Bu duygularla başa çıkabilmek için diğerine daha çok sarılır. Uyuşturucu, aşırı para harcama ve sürekli haz arayışı peşinde olmak ve aşırı sahiplenmeye yatkın olur. Yani hazzın (Venüs) oyununa gelir.
Bu öfke, çocuğuna aşırı bağlı olan Demeter’in öfkesinin dolaylı dışavurulmuş şekli gibidir. Kızı Kore’nin yeraltı dünyasına kaçırılması kızından ayrılmak istemeyen Demeter’e inanılmaz acı vermiştir. Çünkü kızıyla bir kere bütünken şimdi değildir. Ben borderline hastalarının özellikle kadın hastalarının içlerinde ayrılmış iki arketipi Demeter ve Kore’yi barındırdığını düşünüyorum. Kişi bir gün onlardan birisi olmayı seçerken ertesi gün yeraltında yaşamayı seçiyor. Hades’in (Pluto) dünyasına zoraki adım atsa da Kore, Persephone’ye dönüşerek, Hades’e tutkunun en büyüğünü yaşatıyor. Kızından ayrılmış Demeter ise yalnızlık ile her şeyi alt üst ederek insanları ve tanrıların cezalandırmanın peşinde, Nefreti aslında kendine, tıpkı borderline kişilerinde olduğu gibi. Bir psikiyatrın şöyle dediğini hatırlıyorum; “Bir erkek Borderline bir kadınla ilişki yaşamamışsa çok şey kaybetmiş demektir ama ikinci kez yaşamaya kalkarsa aptaldır.” Borderline tanılı kişi çaresiz olmakla, artık kimseye güvenmemekle, kontrolden çıkarak terör estirmekle Demeter gibi davranmakta geçikmez ama cinsel olarak her türlü fanteziye açık olarak da bir yeraltı kraliçesi gibi erkeğe tutkunun en büyüğünü yaşatır. Aslında o bu dalgaların girdabına takılmışken sadece kaybettiği değer duygusunu arıyordur.
 Kaynakça;
 Kişilik Bozukluklarının Bilişsel Terapisi, Aaron T. Beck, Çev: Yalçın, Özden; Akçay, Eylem, Litera Yayıncılık, 1997
Depth Analysis Of The Natal Chart, Glenn Perry, 2013 (Ders Notları)
Jean Piaget Düşüncesinde Psikolojik Yapılar, Öznur Akmert Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007
Sınır Kişilik Bozukluğunda Ayrılma/Bireyleşme Deneyimleri, Yakın İlişkilerde Yaşanan Kaygı ve Kaçınma Boyutları, Ebru Temiz Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2004
The Dark of The Soul, Liz Greene CPA, Londan, 2003

Astroloji sahnesinde “Narsist” ve “Histerik”in aşk dansı


Romanlara, filmlere konu olur, sevme beceriksizi, yakın ilişkiler kurma yetisine sahip olmayan adamlar ve yüksek yakınlık ve bağlılık arzusu duyan kadınlar. Bunlardan biri diğerini görünce şu masallardaki aşk da başlamış olur. Oysa yaşanan şey bilinçdışı seçimlerden başka bir şey değildir. Terazinin bir ucunda yakın bir ilişkiyi sürdürme konusunda gelişmemiş olan kişi vardır yani “narsist”, diğer yanda ise benlik kavramları sağlam olmayan “histerik”. Bu ikili hiçbir zaman dengeyi bulamaz ve ama birbirleriyle beslenmekten de vazgeçmezler.
Aslında ikisi de birbirinin farklı yüzleridir. Narsist, güç ve hayranlık beklentisindeyken ve kendisiyle bu kadar çok meşgulken nasıl olur da yakın bir ilişki kurabilir? Histerik kadın ise yaşadığı duygu yoğunluğu ile narsisti ilk bakışta etkiler. Narsistin yaşantısında eksik hissettiği duygular karşısındaki kadında öylece duruyordur. Kendisinde eksik olan şeyin artık tamamlanacağını düşünür. Zaten histerik, kendisine içten içe hayran kalınmasını istediğinden yaşamın her rengine bürünecek ve narsistin ilgisini fazlasıyla çekecektir.
Histerik kadın, kaygılarla doludur aslında. Karşı taraftan sürekli destek ve yakınlık görmek ister ve bunu alabilmek için fazlasıyla ısrarcı davranır. Tüm enerjisine karşısındaki kişiye yöneltirken, narsistin birazcık ilgisi için kıvranır. Narsist artık bu kadından sıkılmaya başlar histerik kadına duyduğu hayranlık artık onun için can sıkıcı olmaya başlar. Kadının ruh durumunun sürekli değişmesinden, duygusal patlamalarından bunalmaya başlar narsist. Duygularını dizginleyemeyen kadın ile duygularını ifade etmekte zorluk çeken erkek, sürekli aynı sarmalda dönüp dururlar. Histerik kadın, altta yatan güvensizlik duygularıyla yüzleşmedikçe kimsenin kendisine hak ettiği değeri vermediğini düşünür ve narsist adam ile bunu onaylatır da. Narsist ise yüce gönlüyle ve herkesten çok her şeyi bildiği düşünür, içindeki kırılganlığı kocaman duvarlar arasına gizlemişken, kadınların yoğun ve bitmek bilmeyen hezeyanlarından bıktığından şikayet eder, o yüzden ilişkiye uzaktır zaten. Yani her iki kişilik de kendilerini doğrular bir nevi.
Histerik kadın, narsisti terkedip gitmekle tehdit eder, ne varki narsist kendisine ve duygularına o kadar yabancıdır ki hiçbir tepki vermez. Histerik gitse de geri döner. Çünkü çocukluğundaki gibi onaylanmıyordur ve ebeveyninin onay dolu bakışlarına benzer bakışları, narsistin gözlerinde arar. Narsistin ilk terkedilme anında, yaşadığı şey kendini onaylayan veya hayran olan birini kaybetmekten başka bir şey değildir, ne de olsa sevmeyi bilmez o. O sadece kendine aşıktır. Histerik kadın da onun gücüne boyun eğenlerdendir, onun varlığının bu şekilde onaya ihtiyacı vardır. Tabi bu ilişkide mutlu son yoktur. Acı ve mutsuzluktan başka hiçbir şey yoktur.
Peki, şimdi asrolojiye dönelim. Kişilerin haritalarında narsist ve histerik özellikleri yakalayabilir miyiz? İncelediğim bir çok haritada, histeriklerde yoğun olarak su ve ateş elementinin baskın olduğunu gözlemledim. Böylece kişi duyguların doğasında gel gitler içinde çalkalanıyordu. Ayrıca gerilimli Ay ve Uranüs açıları da bu özelliği doğrular gibi haritalarda mevcut. Ay ve Merkür’ün Aslan burcunda olması Pluto ve Neptün ile olan bağlantıları da özellikle kaydadeğer, çünkü bu kişinin kendi dramatize etmesine neden oluyor ve bunlar histeri için oldukça uygun yerleşimler. Çünkü histerik kişi de tıpkı narsist gibi ilgi odağı olmaktan hoşlanır. Ayrıca haritadaki ebeveyn aksına özellikle dikkat etmemiz gerekir. Çünkü 4. ve 10. evler kişinin ebeveynlerle kurduğu ilişki tarzı hakkında önemli ipuçları verir. Oradaki Venüs, Neptün , Ay ve Güneş, Mars, kişinin güvenliği elde etmesinde ebeveynlerin önemini arttırır.
Narsist kişi, Noel Tyl’ a göre Güneş- Neptün kavuşumları veya karesi; veya Neptün’ün yükselen (ASC) yöneticisine, V. ve VII. ev yöneticilerine olan gerilimli açılarının astrolojik ipuçları olduğunu belirtmiştir. Neptün kişinin kendi algısını zayıflatacağı ve kendisi hakkında gerçek bir algı yaratmamasından dolayı oldukça önemli bir işleve sahip. Bende incelediğim narsist kişilerin haritalarında Neptün’ün zorlu açılarını gözlemledim. Freud’un tanımladığı şekilde ise “narsist” libidosunu kendisine yönlendirmiştir tıpkı küçük bir çocukta olduğu gibi. Kişinin libidosunu içe yönlendirmesini açığa vuracak verileri ise bize Mars sağlayacak. Mars’ın Güneş’e ,Venüs’e , Neptün ve Uranüs’e olan gerilimli bağlantısı da kişinin libidosunu kendisine yönlendirebileceğini anlatmakta.
Tabiki bunlar sadece dikkat edilmesi gereken bazı noktalar. Harita bütünüyle incelenmeli, kişiyle yapılacak karşılıklı konuşmalar ise sizin daha net veriler ortaya koymanıza yardımcı olacak. Çünkü sadece haritaya bakarak hükümlerde bulunmak büyük bir hata olabilir. Bir insanın sesi, sözleri, bakışları daha doğrusu onunla kurduğunuz interaktif iletişimle, harita yorumlarınız yolunu daha net bulacaktır.
Yine de karşınızda narsist ve histerik çifti varsa, mutlak aşkı peşinde iki kişi ile karşı karşıyasınız demektir. Gerçeklerse onların kabul edemeyeceği kadar acı verici olacaktır. Spotların aydınlattığı yerde onlar dans ederken, aşk onları sarhoş etse de, yine ve yeniden aynı çıkmaz sokaklara dalacaklardır.