25 Ocak 2015 Pazar

KENDİ KENDİNE PSİKANALİZDE ASTROLOJİYİ KULLANMAK


Fotoğraf Apollo Tapınağından alınmıştır. Tapınak girişinde " Nosce Te Ipsum", yani "Kendini Bil" yazar.
Karen Horney’in “Kendi Kendine Psikanaliz” adlı kitabını okurken bunun ne kadar mümkün olabileceğini, kendi ve etrafımdaki yaşantıları gözönünde bulundururak ele aldım. Bu noktada elimde yön tayin edici olarak “Astroloji” vardı.
Depresyon, fobiler, alkol bağımlılığı kısaca nevroz olarak adlandırabilecek işlevsel rahatsızlıklar bilinçaltının açığa çıkarılmasıyla iyileştirilebilinmekte. Yaşamla başa çıkamadığınız veya engellendiğinizi hissettiğiniz oldu mu? Diğerleriyle olan ilişkileriniz, ki bu arkadaş ilişkiler, veya yakın eş olabilir, hiç sekteye uğradı mı? Bir psikoloğa başvurmadan kendi kendine psikanaliz ne kadar mümkündür? Aslında kendimiz geçici psikanalizleri gündelik yaşantımızda uyguluyoruz. Örneğin; bir randevuyu unuttuğunuzda bunun aslında basit bir unutkanlık olarak ele almanın dışında, kendinize bunun  altında yatan nedeni sorgularken bulabilirsiniz veya trafikte en küçük bir şeyde öfkelendiğinizde belki de bunun, işinizde patronunuza yansıtamadığınız öfkenin yer değiştirmesi olarak bir çözümleme yapmış olabilirsiniz. Gerçek bir psikanaliz daha uzun vadeli bir maden tetkik araması gibidir. Daha derinlere sondaj yapılmasını içerir. Bunun için kişinin kendi tarihsel sürecinde seyahat etmeye hazır olması gerekir, bu anılardan şimdiye düşen acı olaylar olsa dahi tekrar irdelemek anlamına gelir.
Kişinin kendi karanlık tarafıyla yüzleşmeye cesaret etmesi birinci kuraldır. Günümüzde her tarafı saran kişisel gelişim uzmanlarının verdikleri reçete hayat cümlelerini uygulamaktan çok daha fazlasını kastediyorum. Bu süreç acı ve ızdırap vericidir. Ama şu bir gerçektir ki kişisel gelişimin en önemli basamağı analizdir.
Bir insan ne derece kendini tanıyabilir? Kendinizi sevecen olarak tanımlıyor olabilirsiniz peki bunun altında yatan nedeni sorguladınız mı ? Hepimiz bilincinde olduğumuz kişilik özelliklerini sıralamada ve bunları kişiliğimizin vazgeçilmez unsurları olarak sunmaya alışık olsak da neden öyle olduğumuz sorusunu sormaya pek istekli değilizdir. Pandora’nın kutusunu açmak kimin hoşuna gider ki. O kutuyu açmakla güvenliğinizi ve korkularınızı ilk başta riske ediyor gibi gözükseniz de uzun vadede kazanacağınız, daha sağlıklı bir ego olacaktır.
Bunu nasıl yapacağınızla ilgili küçük bir yol haritası çıkarmak istiyorum. Bunun için kendi içinizdeki çatışmaları ortaya dökmeniz gerekmekte, önkoşul ise iç gözlemden geçiyor. Sizi analiz etmesi için bir ruh doktoruna başvurduğunuzda iki haftada veya haftada bir düzenlenen bir saatlik sohbetlerde dışarıdan bu işin tekniğini almış bir kişi sizde yeni farkındalıklar oluştursa da kendinizle 24 saat beraber olan sizsiniz ve değişimi başlatacak, gerekli içdisiplini sağlayacak, sürdürecek olacak da. Kendinize ve tepkilerinize odaklanın. Ne zaman gergin ve huzursuz hissediyorsunuz? Kaygılarınızın açığa çıktığı ana odaklanın. Örneğin, uzun vadeli ikili ilişkiler kuramadığınızı varsayalım. Ne zaman ilişki tek düze bir hal almaya başladığı zaman nasıl tepkiler verdiğinize bakın. Belki sebep,  bir yanda varolan bağımlılık diğer yanda bağımsızlık ihtiyacınızdır. Buradan hemen astrolojiye dönmek ve bunu doğum haritasında doğrulamakla, psikoloji ile astrolojinin aslında ne kadar eşit zeminde hareket ettiğini de göstermiş oluyoruz. Haritalardaki kare açıların anlamı tam olarak da budur. Biri diğerine engel olur, ortaya çıkan enerji huzursuzdur. Kişi mutlaka bu yaşadığı gerilimi azaltma yoluna gidecektir. Bağımsızlık ve bağımlılık sarmalı arasında giden kişi, ki buna örnek Uranüs-Ay karesine verebiliriz. Bu durumda kişi, iki ihtiyaç arasında gerilim hissedecektir. İki ihtiyacından birini üstün tutacak diğer ihtiyacı yokmuş gibi davranacaktır. Ve dolaylı olarak içinde doyurulmamış parçaları birleştirmekte başarısız olacaktır. O nedenle doğum haritalarının titizlikle incelenmesiyle bu ve buna benzer bir çok gerilim hattının şeması önceden çıkarılmış olur. (Karşıt açılarda da yaşanan bir gerilimdir, o zaman ise kendinizi iki şey arasında giden bir pinpon topu gibi görebilirsiniz.)
Ayrıca bu çatışmaların kendi içinde çözümlemesini de teker teker ele alınmalıdır. Onaylanma ihtiyacınızın kökeninde kendini ortaya koyma korkunuz olduğunu; bir eşe duyduğunuz yoğun ihtiyacın aslında terk edilme korkusu ve yalnızlık korkusu olduğunu; Saygınlık ve sahiplenme ihtiyacınızın, çaresizlik, güce karşı olan hayranlık olduğunu; bağımsız olma ihyiyacının, bağlanma, yakınlık ve sevgi korkusu olduğu gibi alt metinleri okumak gerekir. Tabi bu örnekler durumlardan sadece bir kaçıdır.
Psikoloji ön bilginiz olmasa bile, böylesi bir düşünüş tarzı kendinizi daha iyi tanımanıza yardımcı olacaktır. Bunları nasıl uzlaştıracağınız, bunların neden  meydana geldiğini anlamaktan geçer. Ancak sonrasında uzlaşma mümkündür. Kendi içinde birbirine düşman kuvvetlerin doğalarının ve hangi koşullarda harekete geçtiklerinin tanımlanması gerekir. Tüm bunları yaparken gözünüz bir yandan da haritanızda olsun, olan biteni çözümlemeye çalışırken, içinizde statükoyu korumaya yönelik bir direnç mutlaka olacaktır. Ama ne kadar cesur olursak veya mitolojik dille konuşursam ne kadar Apollon gibi davranırsak, onun tapınağında yazan  “Kendini tanı” cümlesine o kadar yaklaşmış oluruz.


BORDERLİNE KİŞİLİK BOZUKLUĞUNUN ASTROLOJİK GÖSTERGELERİ



-Annemin tehdit dolu sözleri aklımdan hiç çıkmıyor. Beni o kadar incitti ki, herkesin önünde cezalandırdı, küçük düşürdü, öfke doluyum…
Bu sözlerin sahibi evli patronuna aşık oldu fakat daha sonra aşık olduğu adam beklentilerini karşılamadığından kendini hayal kırıklığına uğramış hissetti. Sık sık hayatını anlamsız bulduğunu ve diğer insanların güvenilmez olduğunu vurguluyordu. Yüksek düzeyde üzüntü, yalnızlık ve acı çekiyordu. Gençliğinde pek çok çözümlenmemiş duygusal sorun yaşamıştı. Terapist ona Borderline Kişilik Bozukluğutanısı koydu.
 Son yıllarda sınır kişilik bozukluğu taşıyan hastalar sağlık merkezlerini daha çok aşındırır oldu. Tedavisi oldukça zor ve uzun bir yolculuk olan Borderline kişilik bozukluğunun astrolojik bağlamdaki göstergelerini inceleyelim.  Göstergelere geçmeden, öncelikle şunu belirtmek isterim. Aynı astrolojik konfigürasyonlara sahip haritalar, farklı kişilerde farklı şekilde vücut bulacaktır. Psikopatoloji doğum haritasının sonucu değildir. Bireyin bu haritayı nasıl yaşadığı ve ifade ettiğiyle ilgilidir.
Tüm astrolojik bilgilerden bağımsız, sınır hastalığının ortaya çıkmasında neden olan şey, Mahler’in “ortak yaşamsal” evre olarak tanımladığı süreçteki “ayrılma/bireyleşme” döneminden kaynaklanmaktadır. Çocuk annenin ortadan kaybolma olasılığına karşı tetiktedir ve bunun korkusunu yaşar. Bu çocuk yetişkin bir kadın olduğunda (Borderline kişilik bozukluğu daha çok kadınlarda görülür) yalnız kalmaya tahammül edemez ve kendisi için önemli olan kişilerden ayrılma durumunda aşırı kaygıya kapılır.
Piaget’in bilişsel gelişim kuramına göre ise bu dönem 2-4 yaş arasındaki dönemdir Bu dönemde çocuk görebildiği şeyleri düşünür, kendi bedeninin sınırlarını anlar ve kendini dünyadaki objelerden biri olarak kavramaya başlar. Objeleri sahiplenirken kimliği dış dünyadan ayrılmaya başlar, çocuk sahiplenerek ve bağlılık kurarak dünyanın güvenilir bir yer olduğunu düşünür. Ayrıca ayrılma/bireyleşme aşamasında eğer kendi ve annesinin iyi ve kötü yönlerini bütünleştiremezse, iyi ve kötü kendilik imajı arasında sürekli gidip gelecektir. Yani Borderline hastaları içlerinde iyi ve kötüyü birleştirememiş olanlardır. Astrolojik bağlamda tüm bu cümleler bizi Boğa ve Akrep aksını götürüyor. Boğa’nın maddi olana sahip olduğunda hissettiği güvenlik duygusu ve Akrep’in iyi ve kötü dengesini kuramayıp sürekli kendini savaş alanı içinde hissetmesi. Özellikle Borderline kişilik bozukluğuna sahip doğum haritalarında Boğa ve Akrep burçlarında oluşan Stelyum (çünkü bu açı kalıbı ilgili burç fonksiyonlarının fazla çalışmasına neden olacaktır) görülür.Ve yine Boğa’nın yöneticisi Venüs T kare ve Yod’un fokal planeti olduğunda veya Venüs gerimli açılar aldığında ayrıca buna eşlik eden zorlu 8. ve 12. ev vurguları da aynı etkiyi yaratabilir.
Kişinin doğum haritasında yaşadığı problemin gerçekten öte bir algı problemi olduğu düşünülürse kişide “Dünya güvenilmez ve kötü niyetlidir” (Akrep) inanç vurgusunu beklemek olağan olacaktır ki bu Borderline kişisinin kök inancıdır. Aynı zamanda değer problemleri göz önüne alındığında Venüs’ün özellikle Şiron, Satürn, Neptün ve Pluto ile olan zorlu açıları kişinin kendi değeriyle ilgili sorunlar yaratacaktır.
Ben bunlara ek olarak Ay’ın da kapsamlı bir incelenmesinin yapılması gerektiğini düşünüyorum. Aynı zamanda Yengeç’i kesen ev ve yöneticisinin konumları da değerlendirilmeli. Borderline tanısı konmuş Prenses Diana’nın haritasında da aynı vurgu bulunuyor: zorlu açıları olan Ay sorunsalı. Güneş Yengeç ve Ay Kova birlikteği ile bağlanma-ayrılma anksiyetesi yaşaması son derece olağan. Bu durumda yaşanan kimlik karmaşası, bölünme ve yansıtmalı olarak ifade edildiğinden kişi ilişkide dengesizlikler yaşayacaktır. Ayrıca Diana’nın haritasında Ay Uranüs karşıtlığı Goethe’nin kaleme aldığı Faust gibi dillenir “Göğsümün içinde ah! İki farklı insan yaşıyor.” Çünkü Yengeç (özellikle 7. ev yerleşimi) bağımlılık geliştirmek isterken Uranüs ayrılma arzusunda olacaktır. Ayrıca bir diğer dikkat unsuru Diana’nın anne algısının öngörülemez olmasıdır. Arzu duyduğu güven (Venüs Boğa) annenin öngörülemez davranışları (Ay Kova) sonucu kazanılamamıştır. Temel inanç rededilme ve duygusal kontrolü kaybetme korkusu üzerine gelişmiştir. Çünkü ilk güvenin deneyimlediği anne güvenilmez davranmıştır, daha sonra kişinin ilişkileri de bu kalıba girmektedir. Kişi iki karakter örüntüsü içinde gidip gelecektir. Bir yandan yalnızlığa tahammül edemez, terkedilme korkusu vardır diğer yandan hissetmekten kaçınacak ve bağlanmanın kişiyi acı ve terk edilme cezasıyla karşı karşıya bıraktığı düşüncesinden uzaklaşmayacaktır.
Borderline kişilerinde yüksek değer verme ve aşırı değersizleştirme görülür. Size bir gün nadide bir çiçek gibi davranırken diğer gün sizi yerin dibine sokabilir. Yüceltme ve aşağılama, Satürn-Neptün veya Satürn-Jüpiter açılarında ortaya çıkacaktır. (Yine de her gezegen ayrı incelenerek bu yapının hangi alanlarda ortaya çıkacağı bulunabilir.) Diana’ın da doğum haritasında Satürn-Neptün karesi bulunmakta, ayrıca elementsel bazda Satürn–Güneş karşıtlığı ve Neptün(Akrep)-Venüs(Boğa) karşıtlığı kendini değersizleştirmeye uygun pozisyonlar.
Bu ego ayrışmaları sonucunda kişi sürekli olarak öfke ve kızgınlık tehdidi altında kalmaktadır. Bu duygularla başa çıkabilmek için diğerine daha çok sarılır. Uyuşturucu, aşırı para harcama ve sürekli haz arayışı peşinde olmak ve aşırı sahiplenmeye yatkın olur. Yani hazzın (Venüs) oyununa gelir.
Bu öfke, çocuğuna aşırı bağlı olan Demeter’in öfkesinin dolaylı dışavurulmuş şekli gibidir. Kızı Kore’nin yeraltı dünyasına kaçırılması kızından ayrılmak istemeyen Demeter’e inanılmaz acı vermiştir. Çünkü kızıyla bir kere bütünken şimdi değildir. Ben borderline hastalarının özellikle kadın hastalarının içlerinde ayrılmış iki arketipi Demeter ve Kore’yi barındırdığını düşünüyorum. Kişi bir gün onlardan birisi olmayı seçerken ertesi gün yeraltında yaşamayı seçiyor. Hades’in (Pluto) dünyasına zoraki adım atsa da Kore, Persephone’ye dönüşerek, Hades’e tutkunun en büyüğünü yaşatıyor. Kızından ayrılmış Demeter ise yalnızlık ile her şeyi alt üst ederek insanları ve tanrıların cezalandırmanın peşinde, Nefreti aslında kendine, tıpkı borderline kişilerinde olduğu gibi. Bir psikiyatrın şöyle dediğini hatırlıyorum; “Bir erkek Borderline bir kadınla ilişki yaşamamışsa çok şey kaybetmiş demektir ama ikinci kez yaşamaya kalkarsa aptaldır.” Borderline tanılı kişi çaresiz olmakla, artık kimseye güvenmemekle, kontrolden çıkarak terör estirmekle Demeter gibi davranmakta geçikmez ama cinsel olarak her türlü fanteziye açık olarak da bir yeraltı kraliçesi gibi erkeğe tutkunun en büyüğünü yaşatır. Aslında o bu dalgaların girdabına takılmışken sadece kaybettiği değer duygusunu arıyordur.
 Kaynakça;
 Kişilik Bozukluklarının Bilişsel Terapisi, Aaron T. Beck, Çev: Yalçın, Özden; Akçay, Eylem, Litera Yayıncılık, 1997
Depth Analysis Of The Natal Chart, Glenn Perry, 2013 (Ders Notları)
Jean Piaget Düşüncesinde Psikolojik Yapılar, Öznur Akmert Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007
Sınır Kişilik Bozukluğunda Ayrılma/Bireyleşme Deneyimleri, Yakın İlişkilerde Yaşanan Kaygı ve Kaçınma Boyutları, Ebru Temiz Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2004
The Dark of The Soul, Liz Greene CPA, Londan, 2003

Astroloji sahnesinde “Narsist” ve “Histerik”in aşk dansı


Romanlara, filmlere konu olur, sevme beceriksizi, yakın ilişkiler kurma yetisine sahip olmayan adamlar ve yüksek yakınlık ve bağlılık arzusu duyan kadınlar. Bunlardan biri diğerini görünce şu masallardaki aşk da başlamış olur. Oysa yaşanan şey bilinçdışı seçimlerden başka bir şey değildir. Terazinin bir ucunda yakın bir ilişkiyi sürdürme konusunda gelişmemiş olan kişi vardır yani “narsist”, diğer yanda ise benlik kavramları sağlam olmayan “histerik”. Bu ikili hiçbir zaman dengeyi bulamaz ve ama birbirleriyle beslenmekten de vazgeçmezler.
Aslında ikisi de birbirinin farklı yüzleridir. Narsist, güç ve hayranlık beklentisindeyken ve kendisiyle bu kadar çok meşgulken nasıl olur da yakın bir ilişki kurabilir? Histerik kadın ise yaşadığı duygu yoğunluğu ile narsisti ilk bakışta etkiler. Narsistin yaşantısında eksik hissettiği duygular karşısındaki kadında öylece duruyordur. Kendisinde eksik olan şeyin artık tamamlanacağını düşünür. Zaten histerik, kendisine içten içe hayran kalınmasını istediğinden yaşamın her rengine bürünecek ve narsistin ilgisini fazlasıyla çekecektir.
Histerik kadın, kaygılarla doludur aslında. Karşı taraftan sürekli destek ve yakınlık görmek ister ve bunu alabilmek için fazlasıyla ısrarcı davranır. Tüm enerjisine karşısındaki kişiye yöneltirken, narsistin birazcık ilgisi için kıvranır. Narsist artık bu kadından sıkılmaya başlar histerik kadına duyduğu hayranlık artık onun için can sıkıcı olmaya başlar. Kadının ruh durumunun sürekli değişmesinden, duygusal patlamalarından bunalmaya başlar narsist. Duygularını dizginleyemeyen kadın ile duygularını ifade etmekte zorluk çeken erkek, sürekli aynı sarmalda dönüp dururlar. Histerik kadın, altta yatan güvensizlik duygularıyla yüzleşmedikçe kimsenin kendisine hak ettiği değeri vermediğini düşünür ve narsist adam ile bunu onaylatır da. Narsist ise yüce gönlüyle ve herkesten çok her şeyi bildiği düşünür, içindeki kırılganlığı kocaman duvarlar arasına gizlemişken, kadınların yoğun ve bitmek bilmeyen hezeyanlarından bıktığından şikayet eder, o yüzden ilişkiye uzaktır zaten. Yani her iki kişilik de kendilerini doğrular bir nevi.
Histerik kadın, narsisti terkedip gitmekle tehdit eder, ne varki narsist kendisine ve duygularına o kadar yabancıdır ki hiçbir tepki vermez. Histerik gitse de geri döner. Çünkü çocukluğundaki gibi onaylanmıyordur ve ebeveyninin onay dolu bakışlarına benzer bakışları, narsistin gözlerinde arar. Narsistin ilk terkedilme anında, yaşadığı şey kendini onaylayan veya hayran olan birini kaybetmekten başka bir şey değildir, ne de olsa sevmeyi bilmez o. O sadece kendine aşıktır. Histerik kadın da onun gücüne boyun eğenlerdendir, onun varlığının bu şekilde onaya ihtiyacı vardır. Tabi bu ilişkide mutlu son yoktur. Acı ve mutsuzluktan başka hiçbir şey yoktur.
Peki, şimdi asrolojiye dönelim. Kişilerin haritalarında narsist ve histerik özellikleri yakalayabilir miyiz? İncelediğim bir çok haritada, histeriklerde yoğun olarak su ve ateş elementinin baskın olduğunu gözlemledim. Böylece kişi duyguların doğasında gel gitler içinde çalkalanıyordu. Ayrıca gerilimli Ay ve Uranüs açıları da bu özelliği doğrular gibi haritalarda mevcut. Ay ve Merkür’ün Aslan burcunda olması Pluto ve Neptün ile olan bağlantıları da özellikle kaydadeğer, çünkü bu kişinin kendi dramatize etmesine neden oluyor ve bunlar histeri için oldukça uygun yerleşimler. Çünkü histerik kişi de tıpkı narsist gibi ilgi odağı olmaktan hoşlanır. Ayrıca haritadaki ebeveyn aksına özellikle dikkat etmemiz gerekir. Çünkü 4. ve 10. evler kişinin ebeveynlerle kurduğu ilişki tarzı hakkında önemli ipuçları verir. Oradaki Venüs, Neptün , Ay ve Güneş, Mars, kişinin güvenliği elde etmesinde ebeveynlerin önemini arttırır.
Narsist kişi, Noel Tyl’ a göre Güneş- Neptün kavuşumları veya karesi; veya Neptün’ün yükselen (ASC) yöneticisine, V. ve VII. ev yöneticilerine olan gerilimli açılarının astrolojik ipuçları olduğunu belirtmiştir. Neptün kişinin kendi algısını zayıflatacağı ve kendisi hakkında gerçek bir algı yaratmamasından dolayı oldukça önemli bir işleve sahip. Bende incelediğim narsist kişilerin haritalarında Neptün’ün zorlu açılarını gözlemledim. Freud’un tanımladığı şekilde ise “narsist” libidosunu kendisine yönlendirmiştir tıpkı küçük bir çocukta olduğu gibi. Kişinin libidosunu içe yönlendirmesini açığa vuracak verileri ise bize Mars sağlayacak. Mars’ın Güneş’e ,Venüs’e , Neptün ve Uranüs’e olan gerilimli bağlantısı da kişinin libidosunu kendisine yönlendirebileceğini anlatmakta.
Tabiki bunlar sadece dikkat edilmesi gereken bazı noktalar. Harita bütünüyle incelenmeli, kişiyle yapılacak karşılıklı konuşmalar ise sizin daha net veriler ortaya koymanıza yardımcı olacak. Çünkü sadece haritaya bakarak hükümlerde bulunmak büyük bir hata olabilir. Bir insanın sesi, sözleri, bakışları daha doğrusu onunla kurduğunuz interaktif iletişimle, harita yorumlarınız yolunu daha net bulacaktır.
Yine de karşınızda narsist ve histerik çifti varsa, mutlak aşkı peşinde iki kişi ile karşı karşıyasınız demektir. Gerçeklerse onların kabul edemeyeceği kadar acı verici olacaktır. Spotların aydınlattığı yerde onlar dans ederken, aşk onları sarhoş etse de, yine ve yeniden aynı çıkmaz sokaklara dalacaklardır.


4 Ocak 2014 Cumartesi

ASTROLOJİ AÇISINDAN MİZAÇ VE PSİKOLOJİK TİPLER




"Çevremizdeki herkes , büyük olasalıkla, bizi kendimizi anlayabildiğimizden daha iyi anlar.”
Carl Jung
Kişilik, psikolojide yer alan en geniş kapsamlardan biridir. Kişilik:  tutarlı davranış kalıpları, kişilik içi süreçler, nasıl davranacağımızı ve hissedeceğimizi etkileyen ve içimizde gelişen bütün duygusal, güdüsel ve bilişsel süreçler alt başlıklarında incelenebilir.
Hipokrat, kişiliğin önemli bir yanı mizaç üzerinde durmuş , mizacın beden yapısından ve kimyasından etkilenişine göre kişiliği tiplere ayırmıştır. İnsan mizacını bedende en çok bulunan ve kişiliği etkileyen sıvılara göre dört grupta toplamıştır.
Astroloji dört elementi –ateş, toprak, hava ve su- tüm organik ve inorganik maddelerin yapıtaşı olarak saymıştır. Her element temel bir enerji ve bilinç türünü ifade etmektedir. Her insanda bu dört element bulunsa da bazı enerjiler diğerlerinden daha baskındır. Bu anlamda Hipokrat’ın sınıflandırdığı 4 adet mizaç aşağıdaki gibidir.
1-      Sanguine – Hava elementini (İkizler, Terazi, Kova)  sembolize eder.
Mizaç hakkında, “Bu tipte olanların bedeninde kan etkin rol oynar. Kanlı, canlı neşeli insanlardır. “ diye belirtilmiştir.
2-      Flegmatik – Su elementini (Yengeç, Akrep, Balık)  sembolize eder.
Mizaç hakkında, “Bedenlerinde lenf sıvısı etkin rol oynar. Ağır kanlı insanlardır. Yavaş hareket ederler, geç ve güç duygulanırlar. Dinlenme ve uykuya düşkündürler.” diye belirtilmiştir.
3-       Melonkolik - Toprak elementini (Boğa, Başak, Oğlak) sembolize eder.
Mizaç hakkında, “Bedenlerinde kara safranın etkin olduğu mizaçtır. derin ve uzak görüşlüdür. Yürekli ve atılgan olurlar.” diye belirtilmiştir
4-      Kolerik – Ateş elementini (Koç, Aslan, Yay) sembolize eder.
Mizaç hakkında, “Bedenlerinde sarı safra etkindir çok çabuk kızan, saldırgan ateşli ve sert insanlardır.” diye belirtilmiştirr.
Kişilik üzerine daha bir çok sınıflandırma yapılmıştır. Astrolojiyi çalışmalarında kullanan Jung’ın sınıflandırmasını astroloji ışığında inceleyelim.
Hipokrat dönemlerinden gelen içe ve dışa dönük kişilik yapısından esinlenen Jung bunlara yeni özellik ve nitelikler katmıştır. Jung’ın tipolojisinde temel ayrım içe dönüklük ve dışa dönüklük ile başlar. Astroloji herşeyi  karşıtlık içinde ele almıştır. Dişi-erkek,  aktif-pasif vb. gibi.
Zodyak,  altı maskülen ve pozitif , altı dişil ve negatif burç olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır.
-Pozitif burçlar (hava ve ateş elementleri)  aktif , objektif algı ve gelecek ile ilgili, kendini ifade eden , düşüncelere yaklaşım gösteren, çin felsefesindek Yang olarak ifade edilir. Bunlar,  Jung’ın ifade ettiği dışa dönük olmayı ifade eder.
-Negatif burçlar( su ve toprak elementleri) pasif, duygusal, alıcı, subjektşf bakış açısına sahip e geçmiş ile alakalıdır,  çin felsefesinde  Yin olarak ifade edilir. Bunlar, Jung’ın ifade ettiği içe dönüklük ile ilgilidir.
Jung’a göre içe dönükler kendi duygu düşünce ve hayal dünyalarından oluşan iç dünyaları ile yaşamayı tercih ederken, dışa dönükler kendi dışındaki nesne ve insanlardan ve onların faaliyetlerinden oluşan dış dünya ile barışık olmayı tercih etmektedirler.
Astrolojinin temel köşe taşları, ateş, hava, su ve toprak psikolojinin temel aldığı bir yapıdır. Jung ruhsal işlevleri dört ana fonksiyonda belirtmiştir.
1-Düşünme fonksiyonu, hava elementi ile eş tutulur. Bilginin akıl ve yürütme yoluyla belirlendiği mantığa dayalı çözümleme yöntemlerini kullanan ve yargıya varmak için yeterli veri, geçerlilik ve akılcılık arayan, kişiselleştirmeyi dışlayarak değerlendirme yapan düşünsellik işlevidir.
Astrolojik olarak hava, positif, maskülen bir elementtir. Hava burçları , İkizler, Terazi ve Kova’dır. Astroloji kitaplarında entellektüel, fikir alışverişini seven, rasyonel burçlar olarak anlatılır. Hava, zodyak çemberindeki herhangi bir hayvan figürü içermeyen tek elementtir. İnsani bağı kuvvetli olduğundan ,içgüdüsel doğadan uzaklaşarak insanlığın akıl fonksiyonunu ön plana çıkarır.  Hava burçları kendilerini günlük yaşamın anlık deneyimlerinden soyutlama kabiliyetlerine sahiptirler, böylece yaptıkları herşey belirli bir nesnellik ve mantık içerir. Bu insanlar ile arasında belirli bir mesafe yaratır. Bu nedenle her tür insanla verimli bir şekilde çalışabilir çünkü kendilerini diğer insanın duyguları işle uğraşmak zorunda hissetmezler. Aynı şekilde kendi duyguları ile bağlantıları da kopuktur.  Çünkü duygular sınıflandırılamaz, analiz edilemez ve bir çerçeve içine alınamaz. Bir ikizler insanına bir şey hakkında ne hissetiğini sorun,  “Bir düşüneyim..” der.  Bir kova erkeği, eşine duygularını göstermede sorun yaşadığında ve eşi ona bundan dolayı serzenişte bulunduğunda  “Seni sevdiğim için evlendim, yeterli değil mi?” diye cevap verir. Terazi kişisinin ilişkideki duygusal problemleri görmezden gelip aklındaki ideal ilişkiyi yaşatmaya çalışması bu sorunun tipik örnekleridir.
Jung bu dört temel fonksiyonu aşağıdaki şekilde belirtmiştir.
Düşünme (Thinking) ile Hissetme (Feeling) fonksiyonları karşı karşıyadır. Hava burçlarının, su burçlarına çekilmesi de bu nedendendir. Haritanızda su elementi yokluğunda da bilinçsiz bir şekilde bunu karşı tarafa yansıtırız.
2-Hissetme fonksiyonu , bilginin empatiye dayalı ve kişisel değerler kullarak değerlendirildiği, öznel değerlendirme yapan duygusallık işlevidir.
Su  elementini Yengeç, Akrep ve Balık burcu oluşturur. Su burçları duyguları ile temas içindedir. Duygular doğaları gereği kısmen bilinçdışı olduklarından, su burçları bilinçdışı zihnin gücünün farkındadırlar ama ne olduğu konusunda bilinçsizdirler. Bu burçlar kişisel ilişkilere ve insani değerlere önem verirler. İlişkinin korunması için gererkirse kendilerini bile feda eder ve  derin saplantılı tutkulardan, diğer varlığı kabullenme ve sevme duyguları arasında bocalarlar. Yengeç yapışkan, sahiplenici ve gelecekten korkar bir şekilde davranır. Akrep, duygusal fanatizm gösterir. Balık ise romantik kaçıları ve prinsipsizlik ile ve kendisini bir diğerine adaması ile ünlüdür. Su burçlarının sembollerinin üç soğuk kanlı hayvanı içerir. Rüyalarda bu imajlar içgüdüsel ve bilinçsiz enerjilerle bağlantılıdır. Kişi için bu davranışlarının bilinçdışı bağlantıları kurmak bu yüzden zor olacaktır. Duyguları baş eden bu burçlar, objektiflikten yoksun, kendi pencerelerinden olaylara bakarak, rasyonaliteyi de kaybederler. Jung’ın yukarıdaki şekilde açıkladığı gibi irrasyonel olarak anılırlar. Dış dünyada ilgiyi hakediyorken onlar enerjilerini kendi içinde tutarlar. Başkalarının farklı istek ve ihtiyaçları olduğunu anlamakta subjektif bakış açıları nedeniyle zorluk çekerler. Genelde ilişkilerde terkedilen ve reddedilen taraftır. Çünkü duygusallığıyla karşı tarafı boğabilir ve mantıklı ve objektif davranışlar geliştirmesi için de fırsat elde etmiş olur.
Su ve hava manyetik olarak birbirlerine çekilirken, birbirlerinden öğrenmeleri gereken şeyler vardır. Rasyonalite ve irrasyonalite gibi karşıttırlar ama bastırdıkları ve karşılaşmakta zorluk çektikleri tarafları, hayat yolculuklarında onları bir adım öteye taşır.
3-Duyumsama fonksiyonu, beş duyu ile algılama sağlayan, somut elle tutulabilir gerçekler üzerine odaklaşan, gelecekten çok şimdiyi düşünen, gerçekle desteklenmeyen bilgilere güvenmeyen duyusallıktır.
Astrolojide toprak elementi ile ifade bulur. Toprak elementi burçları Boğa, Başak ve Oğlak’tır ve bu burçlar  uygulamacı, ayakları yere basan, üretken,  metodik, realistik ve güvenlik ihtiyacı nedeniyle parayı seven olarak bilinirler.  Boğa, aşırı sahiplenici ve dar bakış açısıyla dogmatik davranabilir ve görmediği şeyleri var olarak kabul etmez. Başak ise bir ormana baktığında ağaçları görür, yani bir bütün içindeki ayrıntılara odaklanır. Oğlak ise bu dünyadaki  varlığını sosyal statüsüne bağlayarak, bu dünyaya fazla tutunur. Toprak elementi genellikle kendini ortaya koymamasına rağmen, ona ait olan tehlikeye girdiğinde veya güvenliği tehdit edildiğinde savunmaya başlar. Karşıt özellikleri sayılabilecek sezgisellik( ateş) ten uzaktırlar. Neşe ve mutluluk gösteren bir çocuk gibi değil daha çok sorumluluklarının bilincinde ruhen yaşlı bir ergen gibi davranırlar. Hava , ateş elementine çekim duyar. Her ne kadar aralarındaki ilişki hava-su birlikteliği kadar zor olmasa da karşıttırlar. Toprak gelecek hakkında garanti isterken, Ateş hayata bir kumar gibi bakacaktır. Çünkü bilinmeyen, yeni olan onu heyecanlandırır ve bu dünyayı bir çerçeve içine almayı bu şekilde red etmiş olur.
4-Sezgi fonkiyonu, algılamanın somut temeller bilinmeden bilinçaltında oluştuğu ve çeşitli olgular arasındaki karmaşık ilişkileri algılayabilme yeteneği  olan sezgiselliktir. Zodyağın ilk burcu olan Koç burcunun elementi Ateş elementini, Jung’ın sezgisel tipiyle uyuşturmak kafaları karıştırmıştır.  Ateş elementi astroloji kitaplarında, iyimser, dışarıya dönük, şanslı ve ben-merkezci olarak geçer. Jung, sezgiselliği bilinçsiz bir işlem olarak ele alır.  Bilinçli anlamda ise, bir vizyon sunularak ifade eden beklenti olarak ifade edilir. Ateş burçları Koç, Aslan ve Yay’dır.  Yaşam canlılık ve anilikleri ön plandadır, çocuk ruhludurlar. Dış dünyayı mitolojize etme eğilimleri vardır.  Gerçeklikle bağları bu nedenle zayıftır. Ateş burçları gelecekler ilgilidir, dün  geçmiş gitmiştir bir potansiyel barındırmaz, gelecek ise sonsuz seçeneklerle doludur.  Koç burcu Don Kişotvari tutumuyla,  Aslan benmerkezciliğiyle, Yay rutinden kaçışlarıyla bunu yapar. Ateş burçlarının problemi bu dünyanın vizyonlarında yarattığı dünya ile benzememesidir.  Toplumsal ve bireysel yükümlülükler  onu sınırlandırmaya çalışırken onladran kaçmak isterler. Toprak elementine bilinçsiz olarak çekilirken bir anlamda dünyasal gerçeklere de çekilmiş olur.
Natal haritalardaki elementsel dağılım bu fonksiyonların kişideki ağırlığı hakkında önemli bir bilgi verir. Ve tüm üzerinde durduğumuz bu işlevler her bireyde farklı şekilde gelişmiştir. En çok gelişen ön plana çıkarak egemen olur. Buna egemen işlev denir. İkinci işlev ise egemen işleve yardım olarak kullandığımız işlevdir. Üçüncü işlev arada sıkışmış, dördüncü ise gelişmemiş işlevdir.
Bazı haritalar bir elementten yoksun olabilir. Ve kişi o elementin istek ve ihtiyaçlarını bilinçsizce red edebilir. Örneğin ateş elementinin yoksunluğu kişiyi canlılık ve yaşama karşı güvenden yoksun olmakla kendini gösterebilir. Toprak elementi yoksunluğunda ise kişi hayatta kalmak için gerekli zorunluluklar ve kısıtlarla uyum içinde olmaz.
Haritayı  psikolojik tipi belirlemede kullanırken, danışanın cinsiyeti de önemlidir.  Kadın ve erkekler farklı açılara faklı eğilim gösterecektir.  Erkek için Güneş ve Mars, maskülen bilinci ortaya koymada ön planda tutulurken, Dişil bilinçteki algı Ay ve Venüs gibi feminen planetlere yönelik olacaktır.
Psikolojik tipler bu anlamda ele alarak astrolojik bir çözümleme yapılabilir.

Kaynakça:
Personality Types, Jung’s Model of Typology,  Darly Sharp
Kişilik, Jerry M. Burger
Astroloji, Psikoloji ve Dört Element, Stephen Arroyo
Relating, Liz Greene
Çukurova Üniversitesi Sosyal bilimler Doktora tezi, Tamer Isır

27 Aralık 2013 Cuma

PLUTO VE KADER TANRIÇALARI

Niks, gece tanrıçasının, kızları Moira (Meriler) veya Erinyeler’dir.

Tanrıçalar üçlü gruplar halinde yer almaktadır. Bu üçleme hemen hemen her pagan dinde de bulunmaktadır.
Moira’nın (kader tanrıçaları) lunar sembolü aşağıdaki şekildeki gibidir.


Hilal, dolunay ve balsamik ay : bakire, anne ve kocakarı üçlemesi olarak adlandırılmıştır.  Bu üç tanrıça yazgının üç karekteristiğini de ifade etmektedir. Clotho (döndüren), Lakhesis (bölüştüren) ve Atropos (kaçınılmaz olan) olan üçlü tanrıçalardır. Tanrılar ve insanlar ona boyun eğmek zorundadır.

Clotho, yaşam ipliğini çevirir, kararları he zaman anlıktır.  Babası tarafından öldürülen Pelops’u yaşama döndürmüştür. Bu Moira, yazgının insanı hiç bir zaman diz çöktüren lanetlere boğan bir kavram olmadığını anlatır. İnsanın yapabileceği her şey de yazgının dahilindedir. Clotho olasılıkların tanrıçasıdır, insan gerçekleşmesi kesin gözüken en ufak bir  şeyin gerçekleşmeme olasılığını göz önünde tutarak, umudu geliştirmiştir.

Lakhesis, yaşam ipliğini ölçer, hesaplarıyla yazgıları çizer ve insanlara paylarını dağıtır. Lakhesis, sert, kararlı ve deterministir. İnsanlar ona boyun eğer. Düşük sınıfsal toplumda yaşayan kişi bu Moira’dan yakınabilir, ancak aynı kişi her şeyin daha önceden belirlenmiş olmasının rahatlığını da yaşar. Bu anlamda Lakhesis, çocuğun sığınacağı bir anne gibidir.

Atropos, yaşam ipliğini keser. Ölüm kaçınılmaz ve en gerçek olandır. İnsanın yazgısı olan ölüm Yunanlılarda kötü görülmez.  Aslında en kötü şey doğmuş olmak ve en iyi şeyse bu dünyadan göçüp gitmektir. Tragedya ile  ölüm olayı ölümsüz tanrıça olmaktan daha güzel bulundu. Ölümün varlığı hayatın değerini arttırdı ve varoluşsal bir değer yarattı.

Homeros Moira’dan şöyle bahseder:
““…Klotho,  Lakhesis, Atropos tanrıçalar
      Ki bilge Zeus büyük üstünlük vermişti onlara,
      Ki onlar verir yalnız insanlara
      Mutlu ya da mutsuz yaşama paylarını” 



Yazgıyı hazırlayan bu üç tanrıça, her şeyin üstünde ve dişi tanrıça olmaları, dünyanın ne kadar feminen olduğununda kanıtı.  Ölüm ve doğum ve canlılıkta kaderin dişi olarak imgelenmesi, hepimizin rahme düştüğümüz zamandan, gözlerimizi dünyaya açıp tanıştığımız zamana kadar,  doğum ve ölüm periyodunun dişil karekterini de göstermektedir.

Freud,  bu dişil ve dolayısı ile içdüsel enerjileri şöyle açıklamıştır.  İdin yaşam ve ölüm içdüsünden oluştuğunu belirtmiştir. Ölüm içgüdüsü (Thanatos) , insandaki tüm yıkıcı ve öldürücü güçleri temsil eder. Bu güdü evrenseldir ve tarih boyu olan savaşlar bunun kanıtıdır der Freud. Kendine yönelik enerji yer değiştirerek başkasına iletilir. Kendine göstermediği saldırganlık tutumunu başkarına yöneltir.

Jung ise kader’i insanın kendi olabilmesi için var olan bir içgüdü olarak el alır.  Kaderim  şimdi ne olduğum , neden burda olduğum ve bana ne olacağı’dır.

Kader, doğa, madde, dünya, vücut ve bilinçdışı Moira’nın ipliğine bağlı olan şeylerdir. Moira içgüdüsel arzuların ve bilinçsiz ruhu yönetir. Ölümle yüzleşmek insanın bunu karşısında çaresizliği, egoyu paramparça eder.  Moira her şeyden üstündür, egonun arzularından, entellektüel nedenlerden, prensiplerden, her şeyden.

Erinyeler olarark bilinen evrendekıi düzen ve doğa yasa bekçilerinin, doğumdan ölüme tekrarlanamayan Moira yüzü horoskoplarımızda “Pluto” olarak karşımıza çıkar.


23 Aralık 2013 Pazartesi

GELİŞİMSEL PSİKOSEKSÜEL EVRELER VE PSİKOLOJİK ASTROLOJİ






Psikolojik astroloji, kişinin doğum haritasında çocukluğunda yaşamış olduğu gelişim evrelerinin nasıl yaşandığı ile ilgili bilgilere ışık tutmaktadır.
Psikanalizin ilk günlerinde Freud, nevrozların oluşumunda çocuklukta yaşana cinsel içerikli sarsıcı olayların ne denli önemli bir rol oynadığını farketmişti. Bu veriler psiseksüel gelişim kuramının temelini oluşturdu. Bu görüşe göre çocukta psikolojik ve cinsel gelişim, herbiri bir önceki dönemin üzerine kurulan ve önceki beş dönemde tamamlanır.  Bu kurama en yeni katkılarını Erickson, White, Parsons ve Bales getirmiştir.
Psikanaliz kuramı, esas olarak gelişimin ilk üç evresi üzerinde durmaktadır.  Psikolojik astroloji bu kavramlara, haritalarda ilgili sembollerle açıklayarak kişinin hangi dönemlerde ne gibi sıkıntılar yaşadığını ve gerilemenin hayatın hangi safhalarında ne şekilde tezahür ettiğini bize işaret etmektedir. Buradaki tanımlamalan dönemler, kuramların ortak bileşenleri göz önünde tutularak ve astroloji ile birleştirildiğinde ortaya çıkan tanımlamalardır.
1-      Oral dönem:  Doğumdan 1-1/2 yaşına kadar süren bir dönemdir.  Bebeğinn algılamaları,gereksinimler daha çok ağız bölgesined toplanmıştır. Yaşamın ilk yıllarında çocuk çaresiz ve bakıma muhtaçtır. Açlığı giderilmediğinde bebek, bu duygusunu gideren bir nesne aramaya zorlanır ve dış dünya ile bu şekilde ilişki kurmaya başlar. Gereksinimleri düzenli olarak karşılanınca dış dünyaya karşı temel güven duygusu oluşturmuş olur.
Oral evre çocuğun güven ve güvensizlik arasında yaşamış olduğu çatışmayı belirtmektedir.  Haritalarımızda Ay bu fazı betimelemektedir. Ayrıca 1. 4. ve 10. Evler, boğa veya yengeç vurgusu dikkate alınmalıdır.  Ayın yerleşimi ve açıları bu dönemin çocuk tarafından nasıl algılandığını betimler.  Ay-Uranüs açısı olan çocuk annesiyle ilgili iç imajında rahat değildir.  Anneye bir gün gülümserken aldığı ilgi ve şefkati diğer gün elde edemez.  Bu durumda güven duygusu zedelenmiş olur.
Oral dönemin gereğince karşılanmaması ya da aşırı doyurulması bir çok normal dışı kişilik özelliklerinin yaşanmasına neden olur.  Oral karekterli kişiler aşırı bağımlıdır. Ve diğer insanlardan kendileri ile ilgilenmelerini isterler. Oral dönemde iç gerçekli ve dış gerçeklik arasında ayrım yapma yetersizliği şizofrenide yansır. Kendi değerini azaltma ve depresif haller, aşırı mizaç sıçramaları benlik ve çevre imgesi ile ilgili iyilik ve düşmanlık halleri, psikoz manik depresife işaret eder.  Astrolojik olarak bölünme olarak açıkladığımız bu durumu Ay’ın bir çok çeşitli açısı varsa deneyimleriz.  Ay Jüpiter ile uyumlu açılarda duygularına uygun davranırken, natal haritasındaki Ay-Pluto açısı ile yıkıcı davranış türü geliştirecektir.
Ayrıca bu dönemi astrolojik olarak incelerken Neptün’ede özellikle dikkat etmeliyiz.  Çünküü çocuk doğumuyla beraber anneyle bir bütün olarak birlik duygusu içinde yaşar. Anneye karşı geliştirilen özlem ve arzunun ilk aşamalarıda Neptün yerleşimi ve açıları ile tanımlanmış olur.
Oral dönem başarı ile tamamlandığında kişilik aşırı bağımlılık geliştirmeden diğer insanlara verebilme ve onlardan alabilme niteliklerini geliştirir. Böylece diğer insanlara güvenir ve onlardan destek alabilirler.
2-       Anal Dönem:  3 yaşa kadar süre bu dönemde , anüse giden kaslara giden sinirlerin olgunlaşması sonucu iradenin devreye girdiği dönemdir. “Bu dünya nasıl bir yerdir? Yeteri kadar etkili miyim?” sorularının cevabı aranır. Bu evre haritalarımızda Güneş ve Mars arketipiyle anlatılır.  Toprak ve su polaritesinde en fazla zorluğun çıktığı görülmektedir. Anal dönemde özerklik ile utanç arasında yaşana çatışmayı anlatmaktadır. Erikson’nun dediği gibi çocuk için sorun kendine saygısını yitirmeden kendine egemen olmayı öğrenmektir. Bu başarıdan bağımsızlık ve gurur çıkar. Veya anne babanın aşırı müdehaleside çocukta utanç ve kararsızlık duygusuna neden olabilir. Çocuk çevresi tarafından altüst edilmekten kendisini koruyacak kendini ortaya koyup onaylanmasını sağlayacak yöntemler geliştirmeye yönelir. Artık oral evreden sadece anneye ihtiyaç olduğu dönemden çıkılmış, anne ve çocuğun karşılıklı rollerinin olduğu evreye geçilmiştir. Güneş veya Mars’ın Neptünle olumsuz açısı, çocuğu isteklerimi ortaya koyarsam kendimi suçlu hissederim yönelimine götürür. Aynı şekilde Satürn ile açısı kendini ifadede bir tür blokaj yaratır.
Anal döneme ait psikopatolojiler şunlardır. Paranoya, psikopat karakter( iyiye ve kötüye kayıtsız kalmak ve ahlaki değerlere saldırılması halinde suçluluk duymamak), sadomazoşist düzensizlikler(denetleme ve denetlenme, altedme ve altedilme gereksinimleriyle belirginleşir.)ve obsesif kompulsif nitelikte düzensizlikler( karar verme yeteneksizliği ve utanç ve suçluluk duygusu).
Astrolojik yorumlarda ayrıca 3. Eve bakarak çocuğun çevreyi nasıl algıladığı ile ilgili bilgiye de erişebiliriz. Çünkü 3. Ev hareket ile ilgili olup,  hareket ile elde edilen deneyimlerle düşünme ve beynin çalışmasını etkileyen bir süreç yaşanmış olur.

3-      Fallik Dönem: 3. Yaşın sonlarında 5. Yaşın sonlarına kadar devam eden süreçtir.  Cinsel bölgelerin uyarılmasına heyecan duyma ve cinselliğe karşı aşırı ilgili biçimlede yaklaşımların yaşandığı dönemdir.  Bu dönemde artık anne, baba ve çocuk sahnededir. Çocukla anne-babası arasında yoğun sevgi alış verişleri gözlenir, yarışma ve düşmanlık duyguları belirginleşir.Bu döneme Freud Oedipal Karmaşası adını vermiştir.  Erkek çocuğun sevgi nesnesi olan anne , Oedipal dönemde de yerini korur. Erkek çocuk annesine onun sevgilisi gibi davranabilir,  babasının yerine geçmek için girişimlerde bulunabilir. Babasına yönelik saldırgan duygularında ötürü onun tarafından cezalandırılacağından korkar. Pozitif olarak, eğer baba, annedem ayrılmaya yardımcı olacaktır.  Güneşin iyi açılarında baba çocuğu dış dünyaya yöneltmiş ve çocuğun dış dünya ile yüzleşmesini sağlamıştır. Bu astrolojik olarak komplekstir. Güneş ve 4. Ev açılarına ve yerleşimleri incelenmelidir. Bu dönemi yansıtan toplumsal tutumlar, istikrarsızlık, yüzeysellik, çıkarcılık, güven aşırılığı ve kibirliliktir.
Kız çocuğunda ise,  bu dönemde baba ile kurulan ilişki önem kazanmaktadır. Kız çocukta Oedipus karmaşası, babanın sevgisinin ve  verdiği çocukların gerçek sahibi olan anneyle özdeşleşmeye bırakır. Eğer baba iyi bir model değilse,  kız çocuk hayal kırıklığına uğrar ve diğer erkeklerle de aynı şeyi yaşayacağını bekleyerek büyür.  Mesala Güneş-Neptün açısı olan kız çocuk, babayı idealize edebilir, büyüdüğünde onu başka ışıklar altında görüp hayal kırıklığına uğrayıp bu zamanla gelecekteki ilişkilerine tekrar modeli oluşturmuş olur.
Erickson bu evrede çocuğun girişim zihniyeti ve suçluluk duyguları arasındaki çatışmalarla karşılaştığını belirtir. Girişim en büyük yöneticisi vicdan bu dönemde yerleşir. Oedipal dönemde istek ve sevgi beraber çalışır.  Bu fazda aktive olan gezegen Venüs’tür. Örneğin Venüs-Ay açısı, erkek çocukta anne imajı ile aşığın imajının çakıştığını anlatır. Eğer anne onu duygusal ve cinel yönden doyuran bir eşe sahip değilse, kendini çocuğa verir. Bu durumda çocuk için başka bir türlü ilişki kurma şansı da kalmaz. Oedipal dönem sürer. Erkek karısını annesi gibi görüp seksüel hislerini kaybedebilir. Çünkü sosyal olarak anne ile cinsellik tabudur.
Ayrıca bu dönemde ileride homoseksüel eğilimler geliştirecek yönlenmeler kazanabilir. Bazı durumlarda erkek çocuğun babasına olan ilgisi, annesine olan ilgisinden daha baskındır.Dolayısı ile annesine karşı olumsuz düşünceler geliştirir. Buna Karşıt Oedipus Karmaşası denir.  Bu erkeğin haritasında Ay’ın zorlu açıları ile gözlenir ve Güneş iyi açılıysa da baba ile arzularda bulunur.
Fizyolojik  bozukluğu taklit eden belirtiler, bastırmaya bağlı bellek kaybı, anksiyete hali ve fobiler bu evrenin psikopatolojik unsurlarıdır.

Kaynakça    Psikanaliz ve Sonrası ,  Engin Gençtan
Kişilik, Jerry Burger
The Development of the Personality, Liz Green, Howard  Sasportas
Psikoseksüel Gelişim  Evreleri,  M.Deutch ve R.M. Krauss

20 Aralık 2013 Cuma

OĞLAK BURCU







Gözünü hedefe dikmiş, aklı dağın doruğunda, tek başına ve büyük bir azimle tırmanıyor, O'nu yolundan hiç bir şey alıkoyamaz çünkü o bir Oğlak!

Oğlak sadece başarı ve materyalist edinimler için tırmanmaz, doğasında sakladığı farklı bir yanı vardır. Eski semboliği bunu açıklıyor, kuyruğu yılan şeklindedir. Yılan bilgeliği simgeler ve  ayrıca balık semboliği de ruhun bilinmeyen derinliklerinde yüzmesini anlatır.

Oğlak için yaşam, planlanması, hedef belirtilmesi  ve bunun için çaba harcanması gereken ciddi bir iştir.  Dünya reel bir yerdir, ve o en iyi olmalıdır. Zamanı dert etmeden sabırla çalışır, bekler ama istediğini mutlaka alır ve o konuda master olmayı bilir.

Mitolojide Satürn , yeryüzü tanrısı Gaia'nın oğludur. Babası Uranos'u yok ederken gaddar ve zalimce davranabilmiştir. Pragmatist tavırlarını duygusuzca ortaya koyarak gereğini güç adına yapmaktan çekinmez. Bir oğlak için  güç, yönetici gezegeni Satürn'ün açığa çıkardığı gibi çok önemlidir. Gücü kontrol ederek ayakta tutacağını bilir, o yüzden etrafına kuşkuyla bakar. Bu tutum olarak kendine ve dolayısı ile insanlara yönelik inançsızlık olarak belirirse gölge yönünü de yaşamış olur. Kontrol, sınır ve kuralların oluşturulmasına neden olur. Oğlak sınırları limitlerle belirlediği ve oluşturduğu için, bu yapının ayakta kalması için mücadele eder. Bu anlamda o bir fanatiktir. Yeninin gelenekseli yıkması onun için korku dolu bir tecrübe olacaktır. Çünkü kendini güvende hissedebildiği zamanlar gücü ve kontrolü elinde bulundurduğu zamanlardır.

Bir başka yaşadığı paradoks,  kendi istekleri ve toplumun istekleri arasındaki çatışmadır. Toplumun beklentileri ve onayı alındığında kazanılacak prestij, saygı duygusu kendi isteklerini ne kadar doyuracaktır? O bu soruyu bizzat yaşar, Eğer kendi istekleri ile çok önem verdiği toplumsal beklentiler arasında bir bağlantı kurabilirse, gerçek başarıyı kendini gerçekleştirme yönünde kazanmış olur. Ya yapamazsa, o zaman yinede zirvededir ama onu tatmin etmeyen bir ünvanla.

Oğlağın ailesi de onun için önemli olacaktır. Ailede  sorumluluk ve ciddiyet isteyen bir yapıdır. Oğlak çocukları genelde bir çocuğun alması gerekenden fazla sorumluluk almıştır. O küçük yaştan itibaren yaşamın ciddi yanı ile karşılaştığından belkide her şeye bu şekilde yaklaşmaktadır.

Toleranslı olabilirse, diğerlerinin farklı seçimleri olabileceğini anlayabilirse kısacası daha esnek olabilirse kendini geliştirebilir. O kaos'tan korktuğundan, bilinçaltının derin sularında da korkar. İrrasyonel ve duygusal olan şeyler canını sıkabilir. Herşeyi pratik bir şekilde ve somut bir şekilde açıklayabilirken, duygular bu şekilde açıklanamaz. Kendine yeten görüntüsü altında aslında bu yüzden güvensizliğini saklar. İlişkiler onun için hiç te kolay olmayacaktır. Çünkü o bir kere yalnız kalmayı sever ve yardım da istemez.Mükemmel ve doğru yanılsamadır, sürekli tek bir çizgide bulunmak ve kendine hata yapma olasılığı vermemekten dolayı yıpranabilir.

O bir dağ keçisi, yalnızlığın ile belkide  duygularına çıkış yolu arıyor , zirveye her adımda yaklaşmasını bilerek dünya gerçeğinde başarı onun için kaçınılma!